
George Orwell in bu muhteşem kitabının özetini yazacak olmak beni çok mutlu ediyor. Son birkaç yıl içinde okuduklarım arasında açık ara farkla en iyisiydi. Hatta bu yazıyı okuyup da merak eden okurlarıma da yoruma yazmaları durumunda kitabı hediye edeceğimi belirtmek isterim. Herkes okusun istiyorum. Kitap o kadar güncel ki hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyecek gibi duruyor. 1949 yılında yayınlanmış bir roman bugüne böyle ışık tutuyorsa daha çok uzun yıllar da ışık tutacaktır. Distopik bir kitabın, bir kurgunun nasıl bu kadar güncel olduğunu da kitabı okuduğunuzda anlayacaksınız.
Kitabın çevirisini Celal Üster yapmış. Okuması oldukça kolay ve akıcı bir dili var.
Kitapta kurgulanan ütopik dünya bana aslında çok da uzak olmayan günlerin hayal edilmiş olduğunu düşündürdü ve belki de hikayeden bu kadar etkilenmemin sebebi de budur. Geçelim özete…

Kitabın ana karakteri “Hakikat ” denen binada çalışan bir memurdur görevi mektupları belgeleri asla okumadan imha etmektir. Burda her gün insanlar düzenli olarak “nefret dakikaları” na katılırlar. Bu şekilde hem deşarj olur hem de yöneticilerine olan bağlılıklarını artırırlar. Yöneticiler dediğimiz şey de zaten “Büyük Birader” diye hitap edilen kişi. Tüm herşeyin izlenmesini sağlıyor. İnsanlarda düşünme fikir üretme gibi eylemlerin asla yapılamamasına odaklanan bir sistem geliştirilmiş. Herkes sadece verilen görevi yapıyor, sporunu yapıyor, verilen yemeği yiyor ve evlerinin içini izleyen tv nin ekranında gösterilen şeyleri izliyor ve yatıyor. Aşırı baskıcı bu alanda karakterimiz Winston bir günlük tutmaya başlıyor ve büyük biradere nefretini kusuyor.
Winston işyerinde nefret dakikalarında “Anti Seks Derneği” üyesi bir kızı fark ediyor ve ondan hoşlanıyor. Kız ona gizlice not ulaştırıyor. Sistemin sıkı kontrollerinden bir şekilde kaçarak buluşuyorlar. Böylece büyük biraderin sisteminin dışına çıkmış olmaktan dolayı büyük bir korku ve rahatalama hissini aynı anda yaşıyorlar. Buluşmaları ve aşkları çok sürmüyor biraraya gelebilmek için kiraladıkları antikacı dükkanının üst katındaki odada tele ekranı fark etmeleriyle polislerin odaya gelip onları yakalaması bir oluyor. O sırada antikacı dükkanı sahibinin de bir “düşünce polisi” olduğunu anlıyorlar.
İki aşık ayrı odalarda tutuluyorlar ve çok büyük işkencelerden geçiyorlar. Herkesin dehşetle korktuğu 101 nolu odaya alınan Winston büyük işkence ve manipülasyonların ardından en büyük korkusu olan farelerin dolu olduğu kutuya başını sokacaklarını öğreniyor. Buna dayanamayacaktır ve Julia’ yı satar. Ve gerekli işkenceler yapıldıktan sonra çıkar. Sistem yine olması istendiği gibi devam edecektir. Korku cumhuriyetine baş kaldırma şüphesi duyulan diğer 101 nolu oda mağdurları gibi Winston da büyük bir bağlılıkla büyük birader savunucusu zararsız bir vatandaştır artık.